AŞK VE SEVGİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
AŞK VE SEVGİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Temmuz 2018 Pazar

Yeni evli bir çift vardı 

 Evliliklerinin daha ilk aylarında, bu işin hiç de hayal ettikleri gibi olmadığını anlayıvermişlerdi Aslında birbirlerini sevmiyor değillerdi Son zamanlarda o kadar sık olmasa da, evlenmeden önce sık sık birbirlerini çok sevdiklerine dair ne kadar da dil dökmüşlerdi Ama şimdilerde, küçük bir söz, ufak bir hadise aralarında orta çaplı bir kavganın çıkasına yetiyordu 

 Bir akşam oturup ilişkilerini gözden geçirmeye karar verdiler Her ikisi de, boşanmayı istememekle beraber, işlerin böyle gitmeyeceğinin farkındaydılar Erkek, "Aklıma bir fikir geldi" dedi "Bahçeye bir ağaç dikelim ve eğer bu ağaç üç ay içinde kurursa boşanalım Kurumaz da büyürse bunu bir daha aklımızdan geçirmeyelim Bu süre içinde de ayrı ayrı odalarda kalalım"

 Bu ilginç fikir hanımının da hoşuna gitti Ertesi gün gidip bir meyve fidanı aldılar ve birlikte bahçeye diktiler Aradan bir ay geçti Bir gece bahçede karşılatılar Her ikisinin de elinde içi su dolu birer bidon vardı

10 Mayıs 2017 Çarşamba

Ne güzeldir birine “İyi ki varsın” diyebilmek… Bu “biri” hayatınızdaki o boşlukta iyilerin derinliğini bırakmıştır. Bıraktığı derinlik de, devamında iyi damlalarını ardından getirmek de gecikmeyecek ve “iyi kiler” denizini oluşturacaktır. Bu deniz berraktır. Ayaklara batacak çakıldan ıraktır. Ne kadar derine giderseniz gidin denizin dibi aynı mavilikte olacaktır. Bu deniz suskundur. Sizi fırtınalarında savurmaz. Başka denizlerdeki fırtınaların önceden habercisidir. Onu izlerken dalıp gidersiniz hayallere, ama şu anki gerçeklerle…
Bu deniz filizdir. Yeşilinin taze kokusu, yeni doğuşların müjdesidir. Emekle beslenir, meyveleri çeşit çeşit renk renktir. Bu deniz paylaşımdır. Lokman ağzındayken, kursağı boş olanları düşünmektir. “Ne fark eder ki” deyip geçmemektir. Binlerce denizyıldızı sahile vurduğunda, “hangi birini okyanusa geri göndereceğiz” dememektir. Bir tanesi için bile çok şey fark ettiğini bilmektir… Bu deniz “Sevgidir”. Her harfinin hakkını vererek söylemek, değerini bilerek yaşamaktır. Sözde değil özde sevmektir. Bu gün kaç kişiye “İyi ki varsın” dediniz.

                                                    “İyi ki varsın…”

9 Ocak 2017 Pazartesi

Bir zamanlar, bütün duyguların üzerinde yaşadığı bir ada varmış: Mutluluk, Üzüntü, Bilgi ve tüm diğerleri, Aşk dahil.
Bir gün, adanın batmakta olduğu, duygulara haber verilmiş. Bunun üzerine hepsi, adayı terk etmek için sandallarını hazırlamışlar. Aşk, adada en sona kalan duygu olmuş.Çünkü, mümkün olan en son ana kadar beklemek istemiş. Ada neredeyse battığı zaman, Aşk, yardım istemeye karar vermiş. Zenginlik, çok büyük bir teknenin içinde geçmekteymiş. Aşk,”Zenginlik, beni de yanına alır mısın?” diye sormuş. Zenginlik, “Hayır, alamam. Teknemde çok fazla altın ve gümüş var, senin için yer yok.” demiş. Aşk, çok güzel bir yelkenlinin içindeki Kibir’den yardım istemiş. “Kibir, lütfen bana yardım et!” Sana yardım edemem Aşk. Sırılsıklamsın ve yelkenlimi mahvedebilirsin “diye cevap vermiş Kibir. Üzüntü yakınlardaymış ve Aşk, yardım istemiş: “Üzüntü, seninle geleyim…””Off, Aşk, o kadar üzgünüm ki, yalnız kalmaya ihtiyacım var. “Mutluluk da Aşk’ın yanından geçmiş ama o kadar mutluymuş ki, Aşk’ın çağrısını duymamış. Aşk, birden bir ses duymuş: “Gel Aşk! Seni yanıma alacağım…”Bu Aşk’tan daha yaşlıca birisiymiş. Aşk o kadar şanslı ve mutlu hissetmiş ki kendini onu yanına alanın kim olduğunu öğrenmeyi akıl edememiş.

Yeni bir kara parçasına vardıklarında, Aşk’a yardım eden, yoluna devam etmiş. Ona ne kadar borçlu olduğunu fark eden Aşk, Bilgi’ye sormuş:”Bana yardım eden kimdi?” O, Zaman’dı” diye cevap vermiş Bilgi.”Zaman mı? Neden bana yardım etti ki?” diye sormuş Aşk. Bilgi gülümsemiş:”Çünkü sadece Zaman Aşk’ın ne kadar büyük olduğunu anlayabilir…”
Alıntı

27 Aralık 2016 Salı

Aşk da deprem gibidir: ne zaman kimi vuracagını asla bilemezsiniz.
Gece yarısı aniden,dipten yükselen coşkulu bir dalga gibi kabarır içinizde.
Toprak ayagınızın altından kayıyor gibi olur ve en hazırlıksız olduğunuz anda bütün şiddetiyle vurur.
Sarsılır, neye ugradıgınızı şasırırsınız.
Heyecan, korku, kararsızlık, cesaret, acı, öfke, hüzün, merhamet, şiddet kaplar bir anda dünyanızı.
Eş dost yardıma koşsada kolay toparlanamazsınız.
Bittiginde agır bir enkaz bırakır geride.
Daha kötüsü,”tamamen bitti” sandıgınız sarsıntı, hafif bir şiddette artçı şoklar halinde yıllarca sürebilir.

Kalbinizdeki kırık hat ara sıra yoklar yeniden…
Bir baba evlenmek üzere olan oğluna tavsiyelerde bulunuyormuş.
“Son tavsiyemi mutfakta anlatmak istiyorum” demiş.
Mutfağı ve yemek yapmayı bilmeyen delikanlı “Olur” demiş çekine çekine.
Baba, ocağa aynı büyüklükte üç kap koymuş, hepsini suyla doldurup üçünün de altını yakmış.
“Şimdi, istediğim her şeyden iki tane vereceksin bana” demiş oğluna.
Sırasıyla havuç, yumurta ve kavrulmamış kahve çekirdeği istemiş… Oğlu hepsinden ikişer tane vermiş babasına.
Adam iki havucu birinci kaba, iki yumurtayı ikinci kaba ve iki kavrulmamış kahve çekirdeğini üçüncü kaba koymuş.
Her üçünü de yirmi dakika süreyle kaynatmış.
Daha sonra kapları indirip yemek masasına buyur etmiş oğlunu.
Yemek masasında üç tabak duruyormuş.
Kaplarda kaynayan havuçları, yumurtaları ve kahve çekirdeklerini büyük bir özenle tabaklara yerleştirmiş.
Sonra oğluna dönüp sormuş: “Ne görüyorsun?”
Oğlu düşünürken açıklamaya başlamış. ”Havuçlar haşlandıkça aslını kaybedip yumuşamış.
Yumurtalar görünüşte baştaki gibi sert duruyorlar ama içleri katılaşmış.
Kahve taneleri ise olduğu gibi duruyor, başta neyseler sonunda da öyleler.. ”
Sonra asıl tavsiyesine sıra gelmiş:
“Evlilikte aşk ve şefkat birlikte olmalıdır. Aşksız bir evlilikte her iki eş de şu gördüğün havuçlar gibi birbirlerini tüketirler, eskitirler, pörsütürler.
Şefkatsiz bir evlilikte ise eşler birbirlerine ne kadar tahammül etseler de, şu gördüğün yumurtalar gibi içten içe katılaşırlar, birbirlerinden uzaklaşırlar.
Aşkın da şefkatin de olduğu bir evlilikte ise, şartlar ne olursa olsun, eşler tıpkı şu kahve taneleri gibi, birbirlerinin yanında kalırlar, kendi kişiliklerini yitirmezler.
Kahve tanelerinin tekrar kaynatılmaya hazır olmaları gibi, onlar da birbirleriyle baş başa uzun yıllar geçirmeye isteklidirler.
Oğlu aldığı bu dersten tatmin olmuşa benziyordu. “Asıl ders bu değil!” dedi baba.
Oğlunun elinden tuttu, ocağın üzerinde bıraktığı kapların içinde kalan suları gösterdi. “Havuçlardan ve yumurtalardan arta kalan suya bak…
İkisinde de bir tat yok ” Kahve çekirdeklerini çıkardığı kaptaki suyu yavaşça bir fincana boşalttı. Mis gibi taze kahve kokuyordu. Fincanı oğluna uzattı. “İçmek istersin herhalde” dedi.
Oğlu kahvesini yudumlarken konuşmasını sürdürdü. “Kahve çekirdekleri gibi birbirlerini tüketmeyen eşlerin paylaştığı yuva da işte böyle olur. Mis gibi, temiz ve huzur verici. Başka herkesin fincanına koyup yudumlayacağı taze kahve gibi…
Çünkü onlar birbirlerini harcamayarak, birbirlerine aşkla ve şefkatle davranarak hayata kendi tatlarını, kokularını ve renklerini katmayı başarırlar.”
Kahve taneleri gibi olabileceğiniz bir yaşam geçirmeniz dileğiyle…

3 Aralık 2016 Cumartesi

Dünyayı değiştirmek istiyorsan bir erkeği sev; gerçekten sev… 

tumblr_inline_mrbmldq9fc1rbbjly
Birini seç, ruhu seni çağıranı, seni net biçimde göreni seç. Korkabilecek kadar cesur olanı seç.

 Elini tut ve onu kalbinin damarlarına götür, orada senin sevecenliğini görsün, orada dinlesin, onun ağır yüklerini kendi ateşinde yak, kül et.
Gözlerinin derinliklerine bak, derinden bak, orada  hareketsiz kalanı uyandır, dirilt. Utangaç olana cesaret ver, orada ne beklediğini fark et.
Gözlerinin derinliklerine bak

 Gözlerinin derinliklerine bak, orada babalarını, dedelerini gör, uzak yerlerde, çok eski zamanlarda savaşa ve şiddete karışş atalarını gör.
Acılarına, mücadelelerine, maruz kaldığı işkencelere bir zamanlar…
Ve bırak hepsi gitsin…
Onun atalarından gelen yükü hisset
Sana sığındığında kendini nasıl güvende hissedeceğini bil
Onun öfkesine ayna olma
Çünkü senin bir rahmin var, eski yaraları iyileştiren, derin ve tatlı bir kapı…
Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan, bir erkeği sev, gerçekten sev…
Karşısında kırılganlığın nefesinde kadınlığın bütün ihtişamıyla otur…
Bir çocuğun masumiyetinde, ölümün derinliklerinde, açan bir çağrı olsun, onun erkeklik gücünü kabul et…
Geri gittiğinde, kaçtığında, mağarasına doğru, çünkü kaçacaktır…
Ailendeki bütün kadınları etrafına topla, onların bilgeliğinden nasiplen.
Onların fısıltıyla anlattıklarını dinle, korkmuş genç kız kalbini sakinleştir.
Onlar seni sakinleştirecek ve sabırla onun dönüşünü beklemeni kolaylaştıracaklardır…
Git kapısında otur ve hatırlatma şarkısı söyle, belki bir kez daha dinginleşecektir…

Onu küçük bir çocuğu gibi hilelerle, baştan çıkarma oyunlarıyla kandırma, bunlar  sadece onu ayartıp yok oluş ağına sürükler…
Kaousun ve nefretin mekanı olan bu yer ataları tarafından yapılan bütün savaşlardan daha korkunçtur..
Bu dişil enerji değildir, bu öç almadır
Bu eğilip bükülmüş çizgilerin zehiridir,
Asırlarca sömürülmüş olan, tecavüz edilen dünyanın zehiri.
Bu kadınlara bir güç vermez
Bu kadını erkeği hadım eden bir hale dönüştürür
Bu hepimizi öldürür…
Annesi onu ister öpüp kucaklamış olsun ister olmasın
Ona gerçek anneyi şimdi göster
Sarıl ona, nezaketine ve derinliklerine götür…dünyanın merkezine…
Onu yaraları için cezalandırma, senin ihtiyaçlarını ve kriterlerini karşılamadağı için, onun için tatlı ırmaklar gibi ağla
Gözyaşlarını döktüğünde onu eve getir…

Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan, bir erkeği sev, gerçekten sev
Onu çıplak ve özgür olabileceği kadar sev
Onu doğum ve ölümün döngüsüne bedenini açabilecek kadar sev
Ve bu fırsat için ona teşekkür et.

Birlikte öfkeli rüzgarlarda ve dingin ormanlarda dans ettiğinizde
Kırılabilecek kadar cesur ol, izin ver, varlığının yumuşak baş döndürücü yanlarını keşfetsin,
Bilsin ki seni kucaklaşıp sarabilir, koruyabilir
Kollarına  at kendini, seni tutacağından emin ol,
Bundan önce binlerce kez düşş olsan bile
Ona teslim olarak ona teslimiyeti öğret


Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan, bir erkeği sev, gerçekten sev
Destekle onu, besle onu, ona izin ver, onu duy, kucakla, iyileştir onu.
Bunun karşılığında sen de beslenecek, desteklenecek ve korunacaksın
Güçlü kollar, net düşünceler, odaklanmış oklar tarafından
Çünkü eğer izin verirsen, o düşündeki adam olur…

Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan, bir kadını sev, gerçekten sev.

large (2)mö
Senin ruhunu çağıran bir kadın bul, seni idare eden değil
Kontrol listeni bir kenara at, kulağını kalbine koy ve onu dinle…

Yaşayan her varlığın adını, dualarını,şarkılarını duy,
Her kanat çırpanın, telaş içinde yüzenlerin, yeraltındakilerin, sualtındakilerin, her yeşilin, çiçek açanın, henüz doğmamış olanın, ölmekte olanın…
Onların onlara hayat veren Bir’e hüzünlü övgülerini işit,
Eğer adını henüz duymadıysan, yeterince dinlememişsin demektir.
Eğer hala gözlerinde yaşlar yoksa, eğer hala onun ayaklarına eğilmemişsin, neredeyse onu kaybetmişsin demektir.

Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan, bir kadını sev, kendinin ötesinde sev. Arzunun ve mantığın ötesinde, senin gençlik, güzellik, ve çeşitlilik gibi bütün yapay özgürlük gündemlerinin ötesinde sev.
Bize çok sayıda seçenek verildi
Ama biz bir Ruhun ateşinin ortasında durup, oradan ışıyan gerçek özgürlükte aşka direnmeyi yakıp kül etmeyi unuttuk.
Bir tane tanrıça var
Ona bak onu gör.
Bak bakalım o mu baltayı başına vuracak olan.

Eğer değilse yürü, hemen…
Boşa zaman harcama.
Bil ki kararının onunla bir ilgisi yok.
Çünkü nihai olarak kim olduğu ile değil ne zaman teslimiyeti seçeğimizle ilgili..

Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan, bir kadını sev.
Onu ölüm korkusunun ötesinde sev
Onu içindeki anne tarafından manipüle edilme korkunun ötesinde sev.
Ona onun için öleceğini söyle
Onunla birlikte yaşayabileceğini söyle.
Onunla birlikte ağaçlar dik ve onların büyümesini seyret.
Onun incinebilir güzelliğinde onun ne kadar güzel olduğunu söyle ve onun kahramanı ol.
Ona hatırlat, o senin adanman ve hayranlığınla o senin tanrıçan.

Dünyayı değiştirmek istiyorsan, bir kadını sev.
Bütün yüzleriyle, bütün mevsimlerde
O seni şifalandıracak senin şizofrenini
ikili zihnini, yarım kalbini
şizofreni ki senin ruhunla bedenini ayırır
Seni daima dışarıya bakar kılar, kendinden başka bir şeyi aramak için
                          Böylelikle yaşamı değerli kılmak için

Her zaman bir başka kadın olacak
Sonunda o parlak olan da eski mat olana dönüşecek
Ve sen yeniden huzursuz olacaksın
Arabalar gibi kadınlar değişik tokuş edilemez
Tanrıça, arzunun en son objesidir, satılamaz.


Erkeğin daha çok seçime ihtiyacı yok
Erkeğin ihtiyacı kadın, dişil, sabırlı, şefmatli, aramayan yapmayan, bir yerde nefes alan, köklere inen, birlikte yeryüzünü sarabileceğiniz kadar kuvvetli.

Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan, bir kadını sev, yalnızca bir kadını.

O kutsal bir kase gibi sev ve koru onu
Bütün insanlık için duyduğu terk edilme korkularını sev.
Onun yaraları sadece onun yaraları değil,
Onun bağımlılığı zayıflık değil
Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan bir kadını sev
O sana inanana kadar sev. O zaman içgüdüleri, sanatı, sesi, vizyonları, tutkusu, vahşiliği ona tekrar döner
O aşkın gücüdür, bütün politik medya şeytanlarının yok etmeye ve değerini düşürmeye çalışğı aşkın gücüne sahiptir.

Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan
Davalarını, silahlarını, iç savaşını bırak, öfkenden vazgeç, büyüklük sevdalarını aydınlanman için bırak…
Kutsal kase senin önünde duruyor…
Eğer onu kollarına alırsan bu yakınlıktan daha ötesini aramaktan vazgeç.
Ya huzur ve barış denilen şey bir kadının kalbiyle beraber tekrar hatırlanması gereken unutulmuş bir rüya ise?
Dünyayı değiştirmek istiyorsan bir kadını sev.
Gölgelerinin en derinliklerine kadar
Varlığının en yüksek noktalarına kadar
Onunla ilk karşılaşğın bahçeye git
Gökkuşağı ülkesinin kapısına
Birlikte tek bir ışık gibi yürüyerek
Dönüşü olmayan noktaya
Yeni bir yeryüzününün başlangıcına ve sonuna… 

25 Kasım 2016 Cuma

Altmış yıllık bir aşk hikayesi

Buz gibi bir günde hızlı hızlı yürürken, birden ayağımın ucunda bir cüzdan gördüm…

Hemen aldım Sahibini gösteren bir kimlik vardır diye acele acele açtım Üç dolar çıktıBir de buruşmuş, sararmış, eskimiş mektup…

Belli ki yıllardır, o cüzdanın içinde duruyordu Zarf öylesine harap olmuştu ki Sadece tepedeki "İade" adresi okunabiliyordu Mektuba bir göz attım Bir ipucu bulma ümidi ile Birden tarihi gördüm 1924… Mektup nerdeyse 60 yıl önce yazılmış El yazısı belli, bir kadına ait Sol köşeye bir çiçek resmi çizilmiş

"Sevgili Michael" diye başlıyor mektup… ve "Annesi yasakladığı için onu bir daha göremeyeceğini" anlatarak devam ediyor

- "Ama sakın unutma, seni daima seveceğim" diye bitiyor İmza Hannah!

İçimden bir ses "Bul" dedi bana "Mektubun sahibini bul" Milyonla Michael var Hangi birini bulacaksın ki Ama tepedeki "İade" adresi ipucu olabilir Telefon İstihbarati aradım Anlattım…

- "Bu adrese bağlı bir telefon varsa, bana verebilir misiniz" diye Sustu Gidip müdürüne sordu…

- "Var ama, size vermem yasak Ama sizin adınıza bu numarayı arar, sorarımİsterlerse size bağlarım Lütfen bekleyin"

Bekledim İki üç dakika sonra kızın sesi geldi "Bağlıyorum efendim"

Karşıdaki hanıma "Hannah diye birini tanıyor musunuz ? " diye sordum

- "Bu evi, 30 yıl evvel, Hannah diye kızları olan bir aileden aldık" dedi

- "Peki yeni adreslerini biliyor musunuz?"

- "Hannah annesini bir huzurevine yatıracakti Oradan takip ederseniz,belki adresi bulursunuz"

Ve huzurevinin adını verdiler Hemen aradım Yaşlı anne yıllar önce ölmüş… Ama kızına ait eski bir telefon numarası var Belki oradan bilirlermiş… 

İNSAN VE KALEM BLOGUMUZ